İlber Ortaylı‘yı Tarih Dersleri programından önce pek tanımıyordum açıkçası. Kitaplarını çok gördüm ama hiç okumamıştım. Avrupa ve Biz, okuduğum ilk kitabı.

Avrupa ve Biz İlber Ortaylı

Tarih derslerindeki anlatımı oldukça ayrıntılı, akıcı. Bazen yanına konuk geliyordu. İlber Ortaylı’nın hızını kesmekten başka bir işe yaradıklarını görmedim.

Avrupa ve Biz’de bizim Avrupa ülkeleri ile olan karşılıklı durumlarımız ele alınmış.

Hani her zaman merak edilen birkaç soru vardır, “Avrupalılar bizim hakkımızda ne demiş?”, “Bizim onlara göre durumumuz ne?”, “Onların derdi ne?”; Bu soruları sorarken bile kendimizi Avrupa’dan ayırmış oluyoruz. Avrupa’da yaşayanlarla ortak noktalarımız çok değil zaten. Kitapta bu farkları daha açık şekilde gördüm. Başkalarının yorumları farklı olabilir tabi ki.

Kitapta altını çizdiklerim:

  • “Bir Avrupa Parlamentosu kuracağız ve Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya da bunun içinde olacak” diyor William Penn 1683’te.
  • Batılılaşmada ikinci kategori ülkelerden Japonya ve Rusya’dan farkımız budur; çünkü onlar yaşadıkları veya karşı karşıya kaldıkları dünyayı bizden daha iyi inceleyip öğrenmek durumundadırlar ve bütün dünyayı çok iyi öğreniyorlardı. Bizde ise, bu hastalığın, bu ihmalin, bu nâkısenin, bugün de devam ettiğini söylemek mümkündür.
  • Bu nakısa Balkan Savaşı’na kadar sürer. Ordu ricat etmeyi bilmez. İlk defa ricat etmeyi İstiklal Savaşı’nda öğrenmişitr. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın harp tarihimizdeki büyük katkısı düzenli çekilmeyi öğretmesidir.
  • Bazı gelişmeler kaçınılmaz gelişme gibi algılanıyor ki yanlış! Her şeyde ve her yerde değişme belirli model ve çizgi üzerinde olmaz. Gerekli de değildir. Mühim olan özgün gelişmelerimizi kavrayıp kabullenip ona göre yaşam çizgimizi tespit etmektir.
  • Bir opera eserini icra eden cemiyet, birçok işi topluca yapabilme ve örgütlenme kabiliyetine sahip demektir.
  • Yükselen burjuvazi ile birlikte Fransa’da, mesela artan sayıda pornografik bir neşriyat var; bu tesbit edilmiş.
  • Bizim kurduğumuz bütün İngilizce eğitim veren üniversitelerin hepsi skandaldır. Ne İngilizceyi o kadar iyi öğreniyor insanlar, ne Türkçeyi iyi öğreniyorlar; bilinen Türkçeyi de unutuyorlar.
  • İnsan toplumunda kimlik temel bir sorundur ve kimliğin iyi saptanması toplumda birçok sorunları ve tıkanıklıkları halleder.
  • Kimlik ülkedir, her anlamda sınıfımızdır. Kimlik hayatımızı tespit eder, bazı insanlar bir araya gelmiş, yolunu tam da çizemedikleri bir tarih ve coğrafyada, bir ülke meydana getirmişler.
  • Bugünün Türkiye’sinde eğitim en önemli sorun olarak durmaktadır.
  • Rönesans’tan beri Avrupa düşüncesi: “Türkleri bu birliğin içine alalım mı, almayalım mı, alırsak nereye koyalım?” motifi etrafında dönmektedir.
  • Almanya’daki Türkler ne diyor biliyor musunuz? “Vatandan koptuk bizi istemiyorlar artık Almancı olduk, burada da sizle kaynaşmaya niyetimiz yok, sizin de yok. Biz sizin toplumunuzdan değiliz, size paralel bir toplum olduk” diyorlar. Paralel toplumdan söz ediliyor; yani orada çalışacak, üretecek, çarşıdaki pazardaki malı mümkün mertebe alıp tüketecek ama hiçbir şekilde o toplumla fazla bağdaşmaya niyeti yok. Almanlar bu deyimden dehşete düşüyorlar , ama bu “paralel toplum olayı” bir gerçek.
  • Ordunun sayesinde Türk devletinde Türkçe her zaman hâkim dil olmuştur. Türkçe her zaman ordunun komuta dili olmuştur ve o yüzden de o devlet Türk karakterini muhafaza etmiştir.
  • Toplumda bir problem çözülmez, problemin çözümü problem yaratır ve zincirleme gider, bu keyfiyeti bazıları anlamaz; yani üç bilinmeyenli denklemin çözülmesi gibi, birtakım çözümü bilinmezler çözülür sanırlar. Oysa, toplumsal sistemde hâlledilme diye bir olay yoktur, açıklama söz konusudur.
  • Cumhuriyet rejimi mutlu olmak için değil, siyasi katılımın genişlemesi için ilan edilir.
  • Türkiye’de insanlar gerçek anlamda tarih şuurundan ve tarih bilgisinden yoksundur.
  • … asıl çekinilen şey kalabalık nüfus ve bunların ülkelerindeki üretme potansiyeli. Dolayısıyla, Avrupa bu iki kuvvetten çekinir ve onları içine alıp eritmesi de mümkün değildir, …
  • Türkçe her zaman ordunun komuta dili olmuştur, ordunun dili olmuştur ve o yüzden de o devlet Türk karakterini muhafaza etmiştir.
  • İnsanlar masum doğmuyor, Hristiyanlıkta böye garip bir inanış vardır.
  • Kimliğin oturmadığı, iyi tarif edilmediği benimsenilmediği bir yerde; ulus ve vatan coğrafyası da benimsenemez. Tarih benimsenemezse coğrafya benimsenemez, dolayısıyla kimlik eksik teşekkül eder ve ortada karnını doyurmaya kalkan bunu tekrarlayıp duran garip bir toplum oluşur.

Ayrıca 18. yüzyıl başlarında yapılmış bir Uluslar Tablosu var. Türkler için yazan bazı özellikler:

  • Hali tavrı: Değişken, Nisan havası gibi
  • Karakteri ve özellikleri: Genç bir şeytan
  • Zekâsı: Üstün zekâlı
  • Bilimi: Ucuz politikacı
  • Ülkesi: Dünya güzeli
  • Vakit geçirme biçimleri: Hastalanmakla
  • Hangi hayvana benzediği: Kedi
  • Hayatı nasıl biter: Dolandırıcılıkta