Hakan Günday‘ın okuduğum dördüncü kitabı AZ. A ile Z arasında diyor yaşananlar, A’dan Z’ye yaşanıyor olaylar. AZ-HAKAN-GUNDAY

İki Derda’nın hikayesi var AZ’de. Roman ikiye ayrılmış da sonunda tek noktada birleşiyor. Okunası birleşme..

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabını okuyor Derda’lardan biri. Okunacaklar listesinde Tutunamayanlar.

Kitaptan altını çizdiklerim:

  • Böceği göremiyordu artık. Oysa o hala oradaydı. İnsanın görmediği şeyler yok olmazdı ki. Hem düşmanı gözetleyemedikten sonra gizlenmenin ne anlamı vardı?
  • Dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: Umut.
  • Kız alışmıştı. Dünya üzerinde, öleceğini bildiği halde hayatta kalan bütün insanlar gibi.
  • Sessiz çığlığının kaynağını zevkte bulmuştu. Alabileceği tek intikam buydu. Acı dolu bir dünyada kendine zevk vermek.
  • Umurunda değildi topraklarında dalgalanacak bayrağın rengi. Ruhları olmadan, yaşayan ölülere döneceğini iyi bilirdi insanların.
  • Güçlerini nicelik ve işlevsellikten alan bütün oluşumlar gibi, Hikmetçilik de intiharı, sonsuza kadar lanetlenmenin en kestirme yolu olarak benimsemişti. Ne de olsa, Hikmetçiliğin varlığı Hikmetçilerin hayatta kalmasına bağlıydı. Ve dava uğruna değil de kendi adına ölmüş olanlar hiçbir işe yaramıyordu.
  • Kısa boyuna rağmen herkesten uzunmuş gibi. Sessizliğine rağmen herkese küfrediyormuş gibi.
  • Kişinin benliğini kırmasının birinci şartı, sopalarla dövmek değil, sahip olduğu adı reddetmekti. Sonra da yeni bir ad koymak. Sahip, ad koyandı.
  • ABD denilen garip bir ülke vatandaşlığını loto ikramiyesi olarak görüp internet üzerinden çekilişle dağıtsa da herhangi bir vatandaşlığın tek başına mutluluk getirmediği de bir gerçekti.
  • Tabii hiçbiri orada olmazdı, eğer 1874 yılında C. R. Alan Wright adlı kimyager, ağrı kesici bir ilacın peşinde koşarken morfine karıştırdığı çeşitli asitlerle eroini icat etmeseydi.
  • Herkes görünene aldanmaya hazırdı. Çünkü görünene aldanmak, hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı.
  • Belki de eksilme ya da bozulma buydu: Hiçbir şey hissetmemeleri..
  • Bütün gizli gevezeler gibi yanında sadece bir kişi varken konuşanlardandı.
  • Hayatının anlamını bulmuş olanlar. Hayatlarını adayacakları şeyi bulmuş olanlar gelecek. Siz de kalplerini söküp yerine o şeyleri koyacaksınız. Sonra da kalpleri fırlatıp atacaksınız!” Tutunamayanlar
  • “Kim kalbinde vazgeçecek kadar kendini bir şeye adayabilir ki?” Tutunamayanlar
  • “Ya hayatlarının anlamını bulamayanlar? Onlar ne olacak? Onlar da göğüslerinde bir et parçasıyla, canlı canlı çürüyecekler. Ve buna da yaşamak demeye devam edecekler!” Tutunamayanlar
  • Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için.
  • Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için.
  • Belki de hayat yanlış anlayınca güzeldi. Sadece yanlış anlayınca. Ama her şeyi..
  • Görmekten bıktığı yüzlerden uzakta oturup, görmekten bıktığı bir yüzü görebilecek kadar sarhoş olmaya gelmişti.
  • Nereden bilebilirdi insanoğlu varlığının sonuçlarını?
  • Belki de bu sayede hayat devam ediyordu. Kimse, neye neden olduğunu önceden bilemediği için. Çünkü her davranışın zaman içindeki bütün sonuçlarına önceden tanıklık eden kişinin ilk tepkisi, büyük ihtimalle durmak olurdu. Durmak ve durdurmak.
  • Zaten her insanın, yaşadıkça uzmanlaştığı bir yan mesleği yok muydu? Geçmiş Tasarımı ve Yönetimi adında müthiş bir meslek!