Dini Atatürk gibi anlamak, Mustafa Sağ’ın yazdığı pek kaleme alınmamış türde bir kitap.
Dini Atatürk gibi anlamak
Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, Atatürk ile dinimizi aynı karede gördünüz mü, aynı konuşmada bahsedildiğini duydunuz mu?
Birçok kişinin cevabının hayır olduğuna eminim. Belki de bilinçli yapılan bir şeydir bu?

Dini Atatürk gibi anlamak kitabında, mezheplerin ortaya çıkış zamanları, Atatürk’ün dine bakışı, hiç duymadığınız sözleri, laikliğin nasıl yanlış öğretildiği anlatılıyor. Bakış açınızı genişletecek bir kitap.

Çoğunluğu Atatürk’ün sözleri olmak üzere kitaptan altını çizdiğim yerler:

  • Kanaatimce, biz insanlarımıza ve gençlerimize Atatürk gibi düşünmeyi, onun gibi anlamayı değil, Atatürk’ü bir şekil bir kalıp olarak görmekteyiz. Halbuki biz insanlarımıza ve gençlerimize Atatürk’ü bir şekil, bir kalıp olarak değil, onun gibi düşünmesini, onun gibi anlamasını öğretmemiz gerektiğini düşünüyorum.
  • Atatürk, “Düşmanlarımız bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar ve duraklamamızı ve düşüşümüzü buna bağlıyorlar. Bu yanlıştır. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir.”
  • Taklit, geleneği sürdüren en önemli unsurdur. Bu yüzden taklide dayalı gelenek, aklın işletilmesine hoş bakmaz.
  • Müslümanları “kul”ları olarak gören bir Saltanat-Hilafe’lik sistemini kökten değiştirerek yerine, insanın ancak Allah’a kul olabileceğini “Egemenliğin doğrudan millete ait” olduğunu öneren bir sistem getirmek pek kolay olmamıştır.
  • Meclisin, millet adına kanunlar yapacağı, icra edeceği hilafet ve saltanatın kutsallığına inanmış insanların akıllarına ve hayallerine gelebilecek bir şey değildi.
  • Savaş bütün şiddetiyle devam ederken, Atatürk’ten kurtulan çoğu meclis üyeleri, “kağıt ve domino oyunu yasakları, kadınların peçeli olması zorunluluğu, süslü giyinme yasakları” vs. gibi konularla uğraşıyorlar ve bunları da din adına yaptıklarını sanıyorlardı.
    Atatürk ise, büyük taarruz sabahı, ordu hücuma hazırlanırken: “Ya rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğü, Müslümanlığı düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsade etme! Rabbim, Yunanlıların kazandığını gösterme bana! Onlar kazanacaksa, şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi.”
  • Atatürk, “… Efendiler, egemenlik hiçbir ulusa hiçbir zaman ulema tartışmalarıyla verilmemiştir… Türk ulusu elinden alınan egemenliğini şimdi kendi eline almış bulunuyor. Önümüzdeki sorun, bunun, ulusun elinde bulunup bulunmayacağı sorunu değil, sadece bu gerçeği ilan etme sorunudur… Burada toplananlar bu gerçeği bu gerçeği anlarlarsa mesele yok. Anlamazlarsa doğal olan nasıl olsa olacaktır. Şu farkla ki, belki birkaç kafa kesilecektir…” Bu konuşmadan sonra halifelik makamına dinsel kisve giydirmek isteyenlerin hepsi suspus olmuş, sanki az önce konuşmaları kendileri yapmamış gibi, yanlış anlaşıldıklarından dem vurmaya başlamışlardır.
  • Atatürk, “Bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve Tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı, karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlarlarla tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün öğelerinden bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dininin yüceliği gerçekleşir.
    Türkiye Cumhuriyeti dahilinde tüm tekkeler ve zaviyeler, tübedarlık, tarikatlar, şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük kanunla kapatılmış, yasaklanmıştır.
    Bizi yanlış yollara sevk eden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dini sözlerle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz…”
  • Türk halkı, Kur’an’a inanıyor, fakat ne dediğini anlamadığı için, dinsel söylemlere kanabiliyordu. Her şeyden önce, o kadar bağlı olduğu bu kitabı, kendi diliyle anlayabilmelidir ki, dinini daha iyi anlatabilsin.
  • Bilgi kişisel çabayla kazanılır ve tamamına hiç kimse sahip olamaz. Bu yüzden hiç kimsenin kendini ruhsal açıdan muhteşem olarak görme yetkisi yoktur.
  • Atatürk, “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz … Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bağlı bulunmakla ve inanmakla mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve Tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı, karışık ve türlü renkte bulunanve her türlü çıkarlarla tutkuların alanı olan siyasetten ve  siyasetin bütün öğelerinden bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dininin yüceliği gerçekleşir.”