Daha olimpiyatların başlamasının üzerinden çok geçmedi, biliyorum. Ancak başka tarif edecek kelime bulmak çok güç.

Olimpiyatlara aday bir ülkenin o adaylığını haklı gösterecek bir şeyler yapması gerekir. Utanmadan nasıl aday olabiliyoruz onu da bilmiyorum. Olimpiyat ruhu diye bir şey dolanır dillerde. İşte o ruhtan bizde yok daha.

Boksta havlu atma olayını öncelikle ele almak lazım. Genç bir sporcumuz mücadele ediyor. Takdir etmek gerekir. Ancak maçta ezici bir üstünlüğü var rakibin. Daha fazla dayak yemeden, çaktırmadan gidelim buradan diyerek kaçamazsınız!

Ayrıca takım havluları yurt içi müsabakalarda kullanılır, uluslar arası karşılaşmalarda değil!

Kazanmasını bilmediğimiz gibi kaybetmeyi de bir türlü öğrenemedik. Önce mücadele lazım. Her zaman yeniliyorsak anlamak gerekir ki antremanımız, gayretimiz az. Daha çok çalışılıp kazanılabileceğini anlayacağımız anda havlu atmış oluyoruz.

Daha olayı anlamadan bırakmanın yanında yönetim yanlışları da az değil. Madalya beklediğimiz sporcuların hepsi ya sıfır çekiyor ya da elemelerde dönüş bileti alıyor.

Birkaç açıklama da çok güldürdü, düşündürdü, ne halde olduğumuzu daha açık gösterdi:

  • Yüzmede bir sporcumuz için “Arada çok fark yok, sadece 3-4 saniye.” denilmişti. Ne saniyesi yahu, artık saliselerle konuşuluyor. O az denilen araya da kırk kişi girmiş.
  • Bir sporcu “Elemeleri geçemedim, ama Türkiye rekoru kırdığım için mutluyum.” gibi bir şey söylemişti. Yorum yapmıyorum.
  • Havlu atan antrenöre sebebi sorulduğunda, “Hakem tarafından puanlarımızın verilmediğini düşündüm. Boksörümüz de kötü durumdaydı.” dedi. Fevri hareketlerin yeri değil orası. Boksörün de hiçbir sorunu yoktu.

Olimpiyatları düzenleyebilmek için kırk fırın ekmek yememiz lazım. Olimpiyat komitesinin adaylık için sarfettiği çabaların boşa kürek çekmekten başka bir şey olmadığını düşünüyorum.