Notlar;On bir dakika

  • Aşkı yaratan ötekinin varlığından çok yokluğuydu.
  • Kimse herhangi bir şeyin efendisi değildir.
  • Hiçbir şey bana ait değilse, benim olmayanlar için kaygılanmamın gereği de yok demektir.
  • … ötekini kabul etmek, orada olduğunu bilmek …
  • İnsan ancak kendi sınırlarına dokunduğu zaman kendini tanırmış.
  • Omerta; sessizlik yasası
  • Sorun hayatta ilerlemekse, “fena” olmayanla düpedüz “en iyisi” arasında bir uçurum vardır.

Bir zamanlar, parlak tüyleri, rengarenk kanatları olan bir kuş varmış. Uzun lafın kısası, bakanları neşeye boğarak göklerde özgürce uçmak için yaratılmış bir hayvanmış.

Günün birinde kadının biri bu kuşu görüp ona kapılmış. Ağzı hayranlıktan bir karış açılmış olarak, kalbi deli gibi çarparak, gözleri heyecandan parlayarak kuşun uçuşunu seyretmiş. Kuş, onu yanına çağırmış ve ikisi birlikte nefis bir uyumla uçmuşlar. Kadın kuşa tapıyor, onu kutsal sayıyor, yüceltiyormuş.

Ama günün birinde düşünmüş kadın: “Belki de uzak dağları keşfetmek ister?” Korkuya kapılmış. Aynı duyguyu başka bir kuşla yaşayamayacağından korkmuş. Ve kıskanmış – kuşun uçabilme yeteneğini kıskanmış.

Kendini yalnız hissetmiş.

“Ona bir tuzak kurayım,” diye geçirmiş içinden. “Bir dahaki sefer, kuş tekrar gelirse, artık gidemesin.”

Kadın kadar aşık olan kuş, ertesi gün tekrar sevgilisini görmeye gelmiş. Ne var ki bir tuzağa düşmüş ve bir kafese hapsedilmiş.

Kadın her gün gelip, kuşu seyrediyormuş. Vurgunmuş ona ve onu gösrediği arkadaşları “Ne şanslı bir insansın!” diye haykırıyorlarmış. Ne var ki, tuhaf bir değişim baş göstermiş: Artık sahibi olduğundan, kalbini çalmasına ihtiyaç kalmadığından, kadının kuşa olan ilgisi sönmüş. Uçamayan, hayatının anlamını yerine getiremeyen hayvancık sararıp soluyor, parlaklığını yitiriyor, çirkinleşiyormuş – ve kadın da karnını doyurup kafesini temizlemekle yetiniyormuş.

Günlerden bir gün kuş ölmüş. Kadın son derece üzülmüş buna ve o andan itibaren onu aklından çıkaramamış. Ama kafesi hatırlamıyormuş bile; onu ilk kez, mutluluk içinde bulutlarla yarışırken gördüğü gün varmış sadece zihninde.

Kendini iyice dinlese, kuşun onu heyecanlandıran tarafının dış görünüşü değil, özgürlüğü, hareket eden kanatlarının enerjisi olduğunu fark edermiş.

Kuşun yokluğunda, hayatı da anlamını yitirmiş ve ecel kapıyı çalmış.

“Niye geldin?” diye sormuş kadın ölüme.

“Tekrar onunla göklerde uçabilesin diye,” diye karşılık vermiş ölüm. “Her seferinde gidip gelmesine izin versen, ona olan sevgin ve hayranlığın iyice artardı; ancak şimdi, ona kavuşabilmek için bana muhtaçsın.”

Bir hayat kadınının notlarından güzel bir roman oluşmuş.