Ateşle Oynayan Kız diye bir kitabı var Stieg Larsson’un, Millenium üçlemesinin ortanca kitabı. Bu üçlemenin aynen filmi de çekilmiş.

İlk iki filmi izledim. Ejderha Dövmeli Kız iyiydi, ateşi bızıklayan kız o kadar iyi sayılmaz. Bu ikisinin arasındaki iyi kötü farkı belki ikincisinin kitabını okumuş olmamdan geliyor.

Ejderha Dövmeli Kız

Daha önce romanı okuduktan sonra izlediğim filmlerden hiçbirini beğenmedim. Büyük ihtimalle çoğunluk için de aynen geçerlidir bu. Çünkü romanı okurken hayal gücümüz sayesinde belli belirsiz bir sinema izlemiş gibi oluruz. Kafa akışa girer, gülersin, kızarsın, korkarsın, kaçmasını, hayatta kalmasını istersin ama farkında olmazsın. İyi romanların en belirgin özelliği de bu akıcılıkları değil mi zaten. Biri gelir seni dürter “Mal mısın, ne diye gülüyorsun kitaba karşı?” gibi bir şeyler der belki. Sen anlarsın o zaman, “İyimiş lan bu kitap!” dersin kendi kendine.

Romandan sonra film kopuk kopuk geliyor. Ordan burdan seçmece yapılmış, çok yavan. Romandan hatırda kalan ayrıntılara takıyorsun, “Nerde lan Bihter’in cezasını kesenler?” gibi şeylere takılabilir insan.

Yanda bir kontrol grubu oluştursanız, romanı okuyup da filmi izleyenler ve okumadan izleyenlerin beğeni ortalaması kesin farklı çıkacaktır. Romanı okumayanlar daha çok beğenir filmi.

Romanı okuduktan sonra filmi izlemeyin derim, zaman kaybı. Eğer hem roman hem film seçenekler arasındaysa önce film sonra roman. Daha hiç bu sıralamada yapmadım ama yaptığımda “Filmi izledikten sonra romanını okumak” başlıklı yazıda durumu paylaşırım.