Arthur Schopenhauer’in bu kitabı seçkin ve sıradan insanların farkını, düşünüşlerini, benzetmelerle çok güzel anlatıyor. Biraz da düşündürüyor, biraz değil oldukça.Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine - Arthur Schopenhauer

Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine, demli bir çayla çok güzel gider. :)

Kitapta altını çizdiklerim :

  • Deha çifte akla sahip bir kimsedir: Biri kendisi için ve iradesinin hizmetinde, diğeri safi nesnel bir tavırla kavradığından ötürü aynası haline geldiği dünya için.
  • Sıradan insanın sadece tek bir aklı vardır, buna dehanın nesnel aklına karşılık olarak nesnel akıl denebilir.
  • Bir dahi, öyle bir insandır ki, bir nesne bir aynada nasıl yansıyorsa dünya da onun zihninde öyle yansır, fakat sıradan insanlarda eriştiğinden çok daha büyük bir açıklık ve daha büyük bir belirginlikle.
  • Fark edilir bir biçimde alışılmış ölçüleri aşan bir akla, arızi ya da tesadüf gibi görünen bu ikinci melekeye sahip olan bir insanın doğumu ancak ara sıra, diyebiliriz ki, yüzyılda bir vuku bulur.
  • Bir kadın kendi kendisine ne kadar çok çocuk doğurabilirse deha da kendi başına o kadar özgün düşünceler üretebilir. Bu yüzden dehanın bir şey doğurabilecek şekilde verimli olmasını sağlamak için dış koşulların da deyiş yerindeyse baba olarak ortaya çıkması (müsait olması) gerekir.
  • Her kim ki büyük işler başarmayı arzu eder, gözlerini gelecek nesillere çevirmelidir ve tam bir özgüvenle eserini gelecek kuşaklar için hazırlamalıdır.
  • Ne var ki insan yeteneğinin her zaman bir sınırı vardır ve belirgin biçimde zayıf bir yanı olmaksızın hiç kimsenin büyük bir dehaya sahip olduğu görülmüş değildir, bu zihinsel bir zayıflık olabileceği gibi kimi zaman, hatta vasat kabiliyetlere sahip olanların bile daha aşağısında kalan bir nitelik, bir meleke olabilir.
  • Doğal yeteneğin meziyeti sezgili bilgiden çok muhakemeli bilginin keskinliği ve çevikliğinde yatmasındadır.
  • Deha ancak evrensel varoluş sahasında kullanılması halinde faydalı olabilecek sıradışı bir zeka fazlalığına dayanır. Bu suretle o kendisini bütün insan ırkının hizmetine sunar, nasıl ki sıradan zeka ait olduğu kişinin hizmetinde ise.
  • İrade, (ilgi) uyandırıp harekete geçirmedikçe sersemlik-uyuşukluk içinde uyur.
  • Dahiler çoğu kez kendilerinin rahatına-refahına çok fazla dikkat etmezler. Çünkü o kendi refah ve rahatını nesnel amaca feda eder, onun vakar ve ciddiyeti burada yatar.
  • Hangi türden olursa olsun bütün büyük teorik başarılar, zihninin bütün güçlerini tek bir noktaya yoğunlaştırmış yazarların eseridir.
  • Sanat eseri düş gücünü harekete geçirmeli, heyecanlandırmalıdır, dolayısıyla hayal gücü işin dışında asla tutulamaz ve hareketsiz bırakılamaz. Bu estetik etkinin koşuludur ve dolayısıyla güzel sanatların tümünün temel bir kuralıdır.
  • Çoğu insan bir yanlış fikirler yumağını-kuruntuları, hevesleri, ön yargıları, garip merakları, tuhaf tutkuları bütün hayatı boyunca bir yük olarak omuzlarında taşıyıp durur, ki en sonunda bunlar birer fikri sabite haline gelir.
  • İlk şartı insana tamamen nesnel bir açıdan bakılması gerektiğidir, ki uygulaması hiçbir şekilde kolay bir şey değildir.
  • Büyük zihin dışarıdan müdahaleye maruz kalmasıyla, rahatsız edilmesiyle, dikkatinin dağılmasıyla ya da ilgisinin başka bir yöne çevrilmesiyle birlikte, sıradan bir zihne göre sahip olduğu üstünlük ve ayrıcalığı kaybeder; çünkü onun üstünlüğü bütün gücünü tek bir noktaya ve konuya yoğunlaştırmasını gerektirir. Gürültünün sebebiyet verdiği sekte ya da fasıla bu yoğunlaşmayı engeller.
  • Hissettiğim tek şey düşünmenin giderek daha zahmetli ve yorucu hale geldiğidir.