Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İlber Ortaylı’nın geniş bilgisiyle kaleme aldığı liderimizin biyografisi. Doyurucu bilgi, kitabın sürükleyiciliği ve geniş bakış açısıyla söylenecek olumsuz söz bulamıyorum.

Ancak kitabın adından kaynaklı olarak beklentim Atatürk’ün tam bir biyografisiydi. İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal’in doğumundan fiziksel ölümüne kadar hem özelde hem de yurdumuz genelinde durum  ve vaziyeti aktarıyor. İlber Ortaylı’nın uzun bir konuşması gibi.

İlber Ortaylı’nın kendi penceresinden yazdığı ilk biyografinin Atatürk hakkında olduğunu da not düşeyim. Keyifle okunabilir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabından altını çizdiklerim:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

İmparatorluğu Dirilten Nesil

  • Kitabımızın adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk… “Gazi” ünvanını hükümdarlarımıza, büyük devlet adamlarına veririz. Bunlar bizzat savaş sahasındaki kumandanlarsa, gayretleriyle zafer kazanmış veya askerin şerefini kurtaran bir savaş sonunda geri dönmüşlerse bu ünvanı alırlar.
  • Türklerin her asırda büyük mareşallerinin ve büyük devlet adamlarının olduğu bilinmektedir ve Türkiye böylesi bir zenginliğe sahiptir; Fakat Atatürk nadiren görülen bütünleyici bir yönetici, bir dehadır.
  • Atatürk, yıpratılma seansları ile zarar görmeyecek, son derece önemli ve anıtsal bir siyasi portredir. Dolayısıyla, Atatürk’süz tarih düşünülemez.
  • Hukukunu müdafaa edemeyecek tarihi büyüklerimizin savunmasını tarihçiler ve tarih bilenler yapmalıdır. İstiklal Savaşı kumandanlarıyla didişmeye kalkan amatör politikacıların faaliyetlerinin arkasında tarihçilik merakının hatta ideolojinin ağırlık kazandığına inananlardan değilim ve saiklerin başka olduğunu düşünüyorum.

Her zaman asker olmak istemişti

  • Askeriyedeki eğitim fevkaladeydi ve her şeyden evvel düzenliydi; ayrıca matematiğe ve coğrafyaya çok önem veriliyordu.
  • Esasen dini kurumların önemli rolüne rağmen Balkan milliyetçiliği laik karakterlidir.
  • Tarih, yakasına yapışılıp hesaplaşılacak bir şey değildir.
  • Trablusgarp, bizimkiler için bir sürgün yerini de barındırıyordu: Fizan… Dilimize bir deyim olarak da yerleşen Fizan, buradadır.

Birinci Dünya Savaşı Yılları

  • Harbte, beceriksiz ve zayıf müttefik düşmandan daha büyük yüktür, yani felakettir.
  • Enver Paşa, bilmeden, görmeden, etrafta fazla konuşmadan, birilerini dinlemekten çok kendini dinletme eğilimindeydi.

Milli Mücadelenin Önderi

  • Deha ancak çevresiyle parlar. Büyük adamların ideali kitlenin itaati ve tasvibiyle gerçekleşebilir. Gazi Mustafa Kemal Paşa geniş kitleyi kazanabilmişti.
  • Hiç şüphe yok ki, savaşın başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa idi. Türkiye mareşali idi. Kendinden sonra ikinci mareşal Fevzi Çakmak Paşa’ydı.

Cumhuriyete Giden Yol

  • Şimdi bazı bilgisiz kesimler diyor ki, “Lozan’da On İki Ada’yı vermişiz.” On İki Ada Balkan Savaşı’nda zaten İtalya işgali altındaydı. Lozan’da kimsenin araları verdiği de yoktu. Nitekim kime ait olacağı İkinci Dünya Savaşı sonunda belli oldu.
  • Bugün “Türkiyeli” diye ortaya atılan tabir gülünçtür. Bu Türkiyelilik lafı belirsiz, dil ve kimlik iddiaları açısından tutar bir terimdir.

Atatürk ve kitap

İnkılablar Dönemi

  • İnkılablara bir bütün halinde bakıldığında merkeziyetçi, kuvvetli yapılı, vatandaş haklarını teminat altına almaya çalışan bir devlet kurulduğu görülür. Lakiklik hareketi tamamen vatandaşlığı yerleşebilme amacına yöneliktir.
  • Atatürk inkılablarını yavaşlatan, hatta saptıranlar da yine etrafındakiler olmuştur. Bu kadrosuz ortamda Atatürk’ün büyük bir özelliği vardır ki o da ikna ve uyum sağlamadır.
  • Bugün son derece bilgisiz insanlar Atatürk üzerine konuşuyor ancak bu ne tarihçilik ne de başka bir tür metindir. Bizim ülkemizde sağcısı da solcusu da araştırmadan yaratmaya meraklıdır.
  • Atatürk olmasaydı ülke kurtulur muydu? Bu sorunun cevabı için “olabilirdi” demek lazım. Tedricen belirli sınırların içinde kurtulurdu, ama söz gelimi İzmir ve geniş hinterlandı (ard ülke) bizim olmazdı.
  • O zaman nüfus 13 milyondu. Bu önemli bir rakamdı ama bu harap nüfusun rehabilitasyonu, eğitimi çok yerinde sayardı, iktisadi ve sınai gelişme imkanı olmazdı.
  • Tarihi büyük ölçüde kişiler yapar. Birincisi, o bir örgütlenme dehasıydı. Kendini çok iyi kontrol etmesini biliyor, çok iyi gizlenmesini biliyor, zamansız ileriye atılmıyor. Bu özellik 20. yüzyıl liderlerinin ekserisinde yoktur. İkincisi fevkalade bir zamanlama tekniği yanında, bilinecek şeyleri çok iyi biliyor, tecrübelerini çok iyi kullanabiliyordu. Bütün o subay takımının sınırsız tecrübesi ve dünya görgüsü vardı. Onların içinde bu eğitimi kullanmasını en iyi o biliyordu ve üzerinde durmamız gereken husus, Mustafa Kemal’in hiçbir zaman ve zeminin olumsuzluklarına teslim olmamış olmasıdır.
  • Eğer hedefi ileriye koyuyorsan o bir dehadır ve deha dahilere has bir inattır. Siyaset olarak da öyledir; dehadır. Ama askeri dehası şu; ricat savaşını bir bozguna değil bir politikaya, bir askeri stratejiye çevirmiştir. Askerini iyi tanıyor, seviyor ve güven veriyordu.
  • Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Paşa partisinin grubu dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde kesintisiz olarak büyük Nutuk’u okudu. Nutuk’un okunuş tarihi; Cumhuriyet’in ilanı, hilafetin ilgası, Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, Takrir’i Sükun Kanunu ve İzmir suikastını izleyen davalardan sonraya rastlar ki bu tesadüf değildir.
  • Bu toplumda Atatürk’ü zihinlerden silmeye çalışmak bir lükstür, lüzumsuz çabadır. Yanlış tanıtmaya çalışmak da , amatör tarihçilerin işi olsa bile gülünçtür.
  • Nutuk hiç şüphesiz 20. asrın siyasi liderlerinin icraatını anlattıkları eserler arasında müstesna bir yer tutar. Bir imparatorluğun Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı çöküş ve Anadolu’daki direniş savaşının, bu savaşın başladığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Cumhuriyet’e geçiş döneminin liderinin kendi ifadesiyle milletvekillerine nakledilmesidir.
  • Bazıları Nutuk’a Atatürk’ün savunması diyorlar.
  • Her toplumun yenilenmesi gerekir. Yenilenme olmadan hiçbir kurum yaşamaz. Türkiye Cumhuriyet’le değişmiştir.
  • Latin harflerinin, kendini gizleyen bir taraftarı da Sultan 2. Abdülhamit’tir. Ona göre, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir.” Sultan Abdülhamit, “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” demektedir.

Atatürk ve harf inkılabı

  • Osmanlıca bir lisan değil, bir bürokratik jargondur. Çok hoş bir bürokratik dil olduğu kesindir. Bütün imparatorlukların böyle bir bürokrasi jargonu vardır. Sokaktaki insanın bilmeyeceği veya herhangi bir okumuşun yazamayacağı şekilde yazar ve konuşurlar.
  • Latin harflerini sadece Türkçenin imlasına ve ses uyumuna uygun olduğu için benimsedik; yoksa bazılarının ifade ettiği gibi bir medeniyet değişimi ve savaşı değildir. Alfabe ile milliyetçilik olamaz. Zaten bu alfabenin sahibi olan eski Romalılar da artık yaşamıyor.
  • Harf devrimi yapılmıştır, çünkü mevcut yazı okuma yazmada imla sorunu yaratıyordu.
  • Diller gelişir ve genişleme ihtiyacındadır ve bunun istisnası da yoktur.
  • Kemalist dönem her şeyden önce ilmi tarihçilik yapmak için, Türk fikir ve ilim hayatına gerekli teknik bilgi ve donatımı sağlamış devlet bütçesinin bu işe tahsisine anane haline getirmiş ve tarih tezleri konusunda sonraki dönemlerde görülmeyen bir serbest tartışma ortamı açmıştır.
  • Türkiye milli eğitimi maalesef 1930’lardaki sistemin ve ruhun gerisinde kalmıştır. Ortadaki sayı kalabalığı kalite bakımından eski niteliğini sürdürememiştir.
  • Bireyin dindarlık derecesi tespit edilemez.
  • Laik düzene geçişle, son Osmanlı asrındaki modernleşmenin yarattığı ihtiyaçlardan doğan yeni kurumların eskileriyle çatışmasının yarattığı kargaşanın ortadan kaldırılması hızlandırılmıştır. Laik dünya görüşü ve devlet düzeniyle modern toplumlara özgü siyasal yapıya, yönetim sistemine ve hukuki düzenin mükemmelleşmesine geçiş mümkün olmuştur. Aynı dili konuşan ve aynı kültürel mirasa sahip bir halkın mezhep ayrılıkları ve çatışması içinde yaşamasına son verilmek istenmiştir.

Reis’i Cumhur

  • Mustafa Kemal demokrasi aldatmasına (!) karşı diktatörlüğü koyan teoriyi benimseyenlerden değildir.
  • İki harb arasında demokrasinin ve demokratik, liberal zihniyetin iflas ettiği bir dünyada Türkiye’nin demokrasiye geçişi planlaması, demokrasiyi hayat tarzı olarak seçmesi (1924 Anayasası buna mümasildir) ve demokrasiyi toplumsal gelişmenin ve düzenin ana hedefi olarak takdim etmesi tarihi bakımdan önemli bir olaydır. İki harb arası Türkiye tarihi, bütün Türkiye tarihinin iftihar edeceği bir dönemdir. Her şeyden önce 1920’lerden sonra Türkiye’nin içinde bulunduğu dünya atmosferini kavramak gerekir.

Atatürk

Büyük Adam: Atatürk

  • Atatürk liderlik vasfıyla doğmuş, herkesin görmeyeceği şeyleri görebilen, ileri görüşlü ve bu sebeplerle de karizmatik diye tavsif edilebilecek bir şahsiyettir.
  • İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı – J.J. Rousseau
  • Mesela laiklik anlayışı neredeyse Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist dönemin ateist uygulamalarına paralel bir şekilde ve derecede yorumlandı. Bu yanlış ve dehşet bir düşünce sapması.
  • Tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran veya büyük tehlikelere mani olan liderler her memlekette çıkmazlar. Dolayısıyla Türkiye’ninki de az olacaktır. Nitekim Türklerin büyük mareşalleri, büyük devlet adamları her asırda vardı. Fakat Atatürk dünya tarihinin de nadiren gördüğü bütünleyici bir yönetici, bir dehadır.
  • Bugün halen özlemle anılıyorsa ve gönülden seviliyorsa bu, beyhude değildir.
  • Elbette ordusu, sanayileşmesi, üniversiteleri ve akademik hayatı o dönemin ötesindedir. Ama milli eğitim gerilemektedir, temel müesseseler kendini kaybetmektedir, sayıca artış söz konusudur ama en önemlisi Türkiye’deki etnik bir gerilim çıkmazına girmektedir. Bu gelişmeler de Kemalist rejimi bir yanıyla gerektirmektedir. Kuşkusuz tarihi ve liderleri değerlendirmek bu endişelerin üstünde ve dışında bir süreçtir. Türkiye bulunduğu coğrafyadaki özgün konumunu, gelişmesini ve kimlik değişimini anlamak ve korumak durumundadır.