Arthur Schopenhauer‘in kitapları sayfa olarak bakıldığında öyle kalın kalın değil. Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine de bu şekilde. Ancak bir yoğunluk var adamın yazdıklarında. Yaşamış, okumuş ve yazmış filozof.

Kitap hakkında söylenecek çok fazla şey yok. Kitabı alana kadar altını çizdiğim yerler ufak bir kahve molasıyla iyi gider.

okumak_yazmak_yasamak_uzerine_arthur_schopenhauerKitabın çevirisinden de bahsetmek gerek. Felsefe konusunda anlamını vermek zordur. Çevirmen Ahmet Aydoğan‘ın sunuşundan altını çizdiklerim:

  • İnsanlar bu topraklarda boş zamanlarını “okumak”la dolduruyorlardı, dolu zamanlarında ne yapıyor ve ne yapmaya davet ediliyorlardı?
  • Öğretmen öğrenme kabiliyetine sahip olandır. Yani o nefsinde öğrenilmeye değer şeyleri toplamış olmaktan başka ve ona ilave olarak ayrıca öğreteceğini öğrencisinin öğreneceği şekilde açıp açıklama becerisine, verilmiş olmadıkça edinilmesi en güç becerilerden birine sahiptir.
  • Bir şeyin sahtesi aslının en büyük düşmanıdır.
  • Ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar.
  • Acaba göz önünde olan şey kendi özündeki bir yıkımdan dolayı mı göz önünden kalkmalıdır.

Kitaptan altını çizdiklerim:

  • Akıllı adam eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir.
  • Çünkü bir insan ne kadar kendi kendisine yeterse, başka insanlara o denli daha az gereksinim duyacaktır.
  • Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan zamanını nasıl kullanacağıyla meşgul olur.
  • Bir insanın olabileceği ya da başarabileceği en iyi ve en büyük şeyin kaynağı insanın kendisidir. Bu ne kadar böyle ise -bir insan hazlarının kaynaklarını ne kadar kendisinde buluyorsa- o kadar daha fazla mutlu olacaktır.
  • Bütün tabiat aklın yahut zihnin gelişimiyle birlikteacı duyma kapasitesinin arttığını gösterir; ve ancak En yüksek akıl seviyesi ile ıstırap doruk noktasına yükselir.
  • Her insanın serbest zamanı tam olarak onun kendisi kadar kıymetlidir.
  • Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de düşünce malzemesiyle lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir.
  • Okunan şeyler ancak derin bir düşünmeyle hazmedilebilir, nasıl ki aldığımız gıdalar bizi yemekle değil sindirimle beslerse. Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü itibariyle kaybolur.
  • “Eskileri, zamana meydan okuyarak çağları aşıp gelmiş olan eskileri okuyun büyük bir dikkatle, yenilerin onlar hakkında söyledikleri pek bir anlam ifade etmiyor.” A. B. Schlegel
  • Bir insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek yediği her şeyi midesinde muhafaza etmesini istemekten farksızdır. Yediği şey onu bedenen, okuduğu şey de zihnen beslemiştir ve o bunlarla ne ise o olmuştur.
  • Para için yazmak ve telif hakkının korunması aslında edebiyatın yıkımıdır.
  • Düşünen ve doğru yargıya sahip insanlar; büyük bir gayret ve sebatla konularının peşine düşenler – bunlar sadece istisnadır.
  • Adres bir mektup için ne ise başlık da bir kitap için o olmalıdır. Adresi yanlış yazılmış bir mektup nasıl sahibine ulaşmaz ve bir köşede unulmuş beklerse bu sonuncusu da kitabın başına aynı akıbeti getirir.
  • Eğer zirveye yakın dinlenmek istiyorsan O zaman her türden ve bol miktarda yazmalısın (Tieck)
  • Bir kitap asla yazarının düşüncelerinin suretinden ve damgasından daha fazla bir şey taşıyamaz.
  • Ele alınan konular herkesin erişebileceği ve herkesçe bilinen bir mahiyete sahip olabilir; fakat bunların ele alınma yahut yorumlanma tarzı, bunlar üzerine düşünülmüş şey kitaba değerini kazandırır ve bu yazara bağlıdır.
  • “Ayak dirememeniz benim hayrımadır, ne zaman ki dile gelirsiniz asıl odur benim felaketim.” Goethe
  • beyinYürümek için baston ne ise düşünce için kalem de odur, fakat nasıl ki insan en kolay bastonsuzken yürürse, en kusursuz biçimde de elinde kalemsiz düşünür.
  • Ahbap ol ve takdir et ki arkanı döndüğünde sen de övülebilesin.
  • “Her onurlu adam yayınladığı kitaba imzasını atmalı ve onun sorumluluğunu üstlenmelidir.” Rousseau
  • Bir yazarın üslubu onun nasıl düşündüğünün, onun düşüncelerinin temel doğasının ve genel niteliğinin tam bir dışavurumudur.
  • Üslup bir kimsenin bütün fikirlerinin, ne kadar çeşitli olursa olsun yoğrulup şekillendiği hamurdur.
  • Ne var ki yazmanın en kolayı kimsenin anlayamayacağı şekilde yazmaktır; öte yandan derin meseleleri herkesin anlayacağı biçimde yazmaktan daha zor bir şey yoktur.
  • İnsanlar olağanüstü şeyleri söylemek için herkesin kullandığı dili kullanmalılar, fakat tam tersini yapıyorlar.
  • Bir insanın tam olarak konuştuğu gibi yazmaya kalkışması da bir hatadır. Bu yazarı ukala yapar ve aynı zamanda anlaşılmasını güçleştirir.
  • Düşünme kabiliyetine sahip bir insan her zaman kendini açık, sarih, anlaşılabilir ve kapalılıktan uzak sözcüklerle ifade edebilir.
  • “Yüksek eğitim görmüş bir insanın söylediği şeyler genellikle anlaşılması daha kolay ve daha açık şeylerdir. Dolayısıyla bir insan ne kadar az eğitim görmüş ise o kadar karanlık ve anlaşılmaz yazacaktır.” Quintilianus
  • Söylemeye değer olmayan anlamsız bir şeyi yazmaktansa iyi bir şeyi söylemeden geçmek her zaman daha akıllıcadır.
  • Küçük bir düşünceyi anlatmak için çok sayıda sözcük kullanma her zaman her yerde vasatlığın en şaşmaz işaretidir; buna mukabil çok sayıda düşünceyi birkaç sözcüğe giydirmek seçkin kafaların hiçbir zaman aldatmayan belirtisidir.
  • Çıplak hakikat her zaman en güzelidir ve ifadesi ne kadar basit ise bırakacağı izlenim de o kadar derindir.
  • Gerçek ifade kısalığının en başta gelen şartı söylenmeye değer şeyi ve sadece onu söylemek, buna karşılık herkesin kendi kendine düşünebileceği şeylere dair her türlü ayrıntılı açıklamadan uzak durmak, buna özen göstermektir; bir başka şekilde söylemek gerekirse bu, insanın lüzumlu olan ile fuzuli olan arasında doğru ayrım yapmasına dayanır.
  • Nasıl ki giyim kuşama özen göstermeme bir insanın içinde bulunduğu topluluğu hafife aldığını ele verirse, aceleci, özensiz, derinliksiz, kötü bir üslup da yazarın okura sarsıcı saygısızlığını gösterir, ki o da böyle bir kitabı okumamakla bu saygısızlığı haklı olarak cezalandırır.
  • okumak_yazmak_yasamakNe söyleyeceksen önce birini sonra diğerini, birbiri ardına söyle, yarım düzine şeyi aynı anda ve karma karışık biçimde değil!
  • Bir kütüphane çok geniş olabilir; fakat eğer düzensiz ise küçük, ama derli toplu bir kütüphane kadar kullanışlı ve yararlı değildir. Benzer şekilde bir insan çok büyük bir bilgi yığınına sahip olabilir, fakat kendi kendisine üzerinde düşünerek bu bilgiyi gerektiği gibi işlememişse, üzerinde tekrar tekrar ve uzun uzadıya düşünülmüş çok daha küçük bir bilgi miktarından daha kıymetsizdir.
  • Eğitimli öğrenimli insanlar kitapların içindekilerini okuyanlardır. Düşünürler, dahiler ve dünyayı aydınlatıp insan soyunun ilerlemesine katkıda bulunmuş olanlar, doğrudan tabiat kitabından yararlananlardır.
  • Başkalarının düşüncelerini okumak, kişinin davet edilmediği bir yemeğin artıklarını alması, yahut bir yabancının yırtık dökük elbiselerini üzerine geçirmesi gibidir.
  • Okumak bir kimsenin kendi düşünceleri yerine bir ikameden başka bir şey değildir. Bir insan böylelikle düşüncelerinin dizginini çekmesi için başkalarının eline verir.
  • Eser tıpkı bir insan gibi vücut bulur; düşünen kafa dışarıdan gebe kalır ve daha sonra onu rahminde taşır ve zamanı gelince doğurur.
  • Okumak, kişinin kendi kafası yerine başka birisinin kafasıyla düşünmesidir.
  • Hayatlarını okuyarak geçirenler ve bilgeliklerini kitaplardan elde edenler, bir ülke hakkındaki tam ve doğru bilgiyi seyyahların anlattıklarından elde etmeye çalışanlara benzer.
  • Bir insan her zaman oturup okuyabilir, fakat düşünemez. Düşünceler de insanlar gibidir: onları canımız istediği zaman çağıramayız, teşrif edip gelinceye kadar onları beklememiz gerekir.
  • Bir insan, zihninin bu ikameye alışkanlık kazandırmaması ve böylelikle önünde duran meseleyi gözden kaçırmaması için; daha önce yürünmüş yolları yürümeye alışmamak ve yabancı bir düşünce yolunu takip ederek kendisininkini unutmamak için çok fazla okumamalıdır.
  • Bir kimseyi kendi kendisine düşünmeye yönelten saik ve haleti ruhiye çoğu zaman kitapların dünyasından ziyade gerçek dünyadan gelir.
  • Kitap filozofunda her şey ikinci eldir; onun fikirleri nasıl ele geçirildiği belli olmayan bir eski paçavralar toplamasıdır; o keskinliği kaybolmuş küt bir kafa- suretin suretidir.
  • “Herkes aklını kullanmak yerine inanmayı tercih eder.” Seneca
  • Bir düşüncenin çıkagelişi sevdiğimiz birinin teşrifi gibidir. Bu düşünceyi hiçbir zaman unutmayacağımızı ve bu sevilen kimsenin asla bize kayıtsız hale gelemeyeceğini zannederiz. Fakat gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Eğer onu yazarak zaptı rapt altına almaz isek en güzel düşünce bir daha ele geçirilemez biçimde unutulma ve eğer o sevgiliyle evlenmez isek terk edilme tehlikesi altındadır.