Birçok günlük yazarının cevabını merak ettiği soru. İçerik kalitesi, arama motoru iyileştirme, çevrenizin genişliği akla gelen ilk unsurlar. Bunlardan daha önemli gördüğüm bir unsur daha var; İlgili yazarın gelecek vaad edip etmemesi.
Yeni beslemeleri takibe eklerken yaptıklarımın işleme dökümü:
- Açılış yazısını okurum, varsa yorumları da.
- Gerekirse yorum bırakırım.
- Kategorilerine bakarım.
- İlgilendiğim kategorileri gözden geçiririm.
- Anasayfaya dönüp oradaki yazıların tarihine ve sıklığına bakıyorum.
Bu işlemler belki burada yazınca uzun ve zahmetli gibi görünebilir. Arada sırada adımları da atlıyorum. Ancak sonuçta her zaman son yazılarına ve sıklığına bakıyorum.
Güncelliğini kaybedip arşivi zengin olduğu için bir günlüğün beslemesini takibe almazsınız. Orada yazılan çizilen her şey oranın geçmişinde kalmıştır. Bunu kısayollarınıza mı eklersiniz yoksa takibe mi alırsınız?
Besleme dediğimiz olay yeni haberleri en hızlı şekilde öğrenmemizi sağlar. Takip etsem mi etmesem mi sorusunun cevabını ise oranın geleceğinin olup olmadığında ararız.
Yeni takibe alacağım günlüklerde en çok önem verdiğim konu gelecekte bana bir şeyler katıp katmayacağı.
Sizce bir günlüğü takibe almaya etki eden en önemli unsur hangisi?
Anket bitiş tarihi: 25 Mayıs 2008
Teknik bir sorundan oy kullanamadım ama sonra ki bir zamanda geri dönüp oyumu kullanırım.
Güzel bir anket ve yazı olmuş. Özellikle anket kısmında birçok neden işaretlenebilir. “Tanıdık olması” seçeneği her blog yazarının kabul etmeyeceği bir gerçekte olsa bu bence doğrudur.
Bu maddelerin hepsi blogu RSS’e eklemek için neden olabilir. Bu maddelerden sadece güncellik dışında olanlardan feragat edebilirim. Onun için ben güncellik dedim.
Hatta sıralarsam;
1- Güncellik
2- Anlatım Dili
3- Bilgi Verici Olması
4- Arşiv Zenginliği
Ama bir de şu var, her güncel blog iyi değildir :)
Ben oyumu “Bunlardan başka bir şey” yönünde kullandım. Blog’ları takip eden kişiler arasında (“günlük” veya “köşe” herhalde en iyi tanımlayan türkçe kelimeler, “günlük”ü kullanarak devam edeceğim) “rss” sistemini hiç kullanmayan, hatta bilmeyen okuyucular da var. Bu kişiler günlükleri de “yer imi” sistemi ile takip ediyorlar. Yani bu yazında bahsettiğin okuyucuları, sadece rss takibine alanlar olarak değil de, herhangi bir şekilde kendince kurduğu takip sistemine alan okuyucular olarak anlıyorum.
Okuyucu sayısını artırmak bir çok yazarın istediği bir şeydir. Güncellik, anlatım dili, vs… hepsi önemli şeyler ama daha önemli olan şey yazarın kendisine hangi okuyucuları seçtiği. Birisi moleküler biyolojinin de alt dallarından biri hakkında bir günlük açsa, ve senin kriterlerdekilerin herbirini layığıyla yapsa, okuyucu sayısı yine de çok fazla artmayacaktır, sen de takip etmeyeceksindir. Bu alan ile ilgilenen ne kadar insan vardır ki bir günlükten bu konuları takip etsinler?
Örneğin bu günlüğü takip edebilecek kişiler :
– Günlük Yazarları
– Sıkı sörfçüler ( “tip” veya “hint” denilen hap gibi gelen sörf önerilerini almak için )
– Siyaset/Sanat/Kültür içerikli diğer yazılarını sevip onları takip edenler. ( Ki bunu takip edenler de bu konulardaki “senin” düşüncelerini anlamak veya ürettiklerini öğrenmek isteyenler olacaktır. Düşüncelerini öğrenmek/anlamak için gelenlerin çoğu seni bir şekilde tanıyan insanlardır. Ürettiklerini öğrenmek için gelenler tüm okuyucular olabilir.)
– Bunların hepsi ile ilgili olanlar, ki bunlar seni en çok seven ve senin en çok sevdiğin okuyuculardır :)
“Günlüklerine neler yapabileceklerini görmek” üzere buraya gelen okuyucular muhtemelen diğerlerinden fazladır. Çünkü bu kategorideki yazılar sık güncelleniyor. İşte bu aşamada senin kriterler devreye giriyor! Ve bu görülen üzere aslında biraz sonraki bi aşama. Günlüğü olan insan sayısı fazla olduğu için, sen burada ne kadar iyi bilgi verirsen, anlatım dilin ne kadar güzel olursa, arşivin ne kadar zenginse ve ne kadar sık güncelliyosan burayı ona göre bu kişileri buraya çekeceksindir. Ama günlüğü olmayan ve ilgilenmeyen, sadece okumak isteyen, veya blogspot gibi servisleri kullanıp sadece her gün bir yazı eklemek amacından başka hiçbir amacı olmayan kişilerin, bu kriterleri ne kadar güzel yerine getirsen de bu kategoriyi okumalarını bekleyemezsin.
Web tarayıcısında adres çubuğundan başka bir şey kullanmakla ilgilenmeyen kullanıcıları da bu kategorilere çekmen, aynen az önceki gibi çok zor olacaktır.
Oysa sanat/siyaset/kültür gibi alanlar çok farklı. İşte bence burada senin kriterlerin geçersiz oluyor. Şiir yazan birinin internetteki köşesine her gün öyle bir inatla girersin ki, üç aydır bile herhangi birşey yazmıyor olsa, her gün yeni şiirin gelme umuduyla girersin bi kontrol edersin orayı (veya rss bunu senin için yapar, yani güncel olmamasına rağmen yine de eklersin rss’yi). Yazı diline bayıldığın birisinin bir makalesini okumak için, bırakın rss’yi, beyninin ücra köşesine bile yazarsın o internet adresini.
Okuyucu gözünden baktığımda bence önemli olan, okuduğu yazarın kimliğini, “ne yazdığını” önemsemesi.
Yazar gözünden baktığımda da önemli olan “seçtiği okuyucu kitlesi”. Sonra senin kriterler geliyor.
Kimin kendisini okuyacağını önemsemeyen, ne kadar kişinin kendisini okuyacağını önemsemeyen, yazı usulünü ve güncelliğini hiç önemsemeyen, herhangi bir konuda yazan veya bir konuya bağlı kalmayan “az veya çok” okunan yazarlar var. Neye göre okunacağı ihtimali ise o dili bilen insanlar kadar çok. Noktalama işaretlerini, komplo teorilerini, veya kaba anlatımı bile seven okuyucular olabilir. Tabiki yazar okuyucu kitlesini seçmek veya kontrol etmek için senin kriterlerindeki öğeleri kullanabilir, ama mesela günlük yazarı olan kişi bir şair ise ve şiir yazıyo ise, okuyucu sayısının artması için öncelikle şiir sevenlerin artmasını, ardından onun şiir üslubunu sevenlerin artmasını ümit edecektir. “Daha çok okuyucusu olması için” üslubunu değiştirecek şair sayısı yok denecek kadar azdır herhalde.
Okuyucu sayısını artırmak ta görece bi kavram. Okuyucu sayısı çok olup kötü, az olup iyi olan günlükler vardır. Ki bunların iyi veya kötü günlükler olması tamamen benim yani okuyucunun görüşüne bağlıdır. Taşıt incelemeleri hakkında olan bir blog veya rap kültürü ile ilgilenen bir blog ağzıyla kuş tutsa, ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar takipçisi olursa olsun, benim takip sismemime girmeyecek bir günlüktür.
Yani sonuç olarak, asıl önemli olan yazarın okuyucu olarak kimlere hitap ettiğidir, yani yazarın kimliğidir. Yazar öyle bir konu seçmiştir ki, senin kriterlerini ne kadar iyi yerine getirse de seni günlüğüne çekemez, okuyucu sayısını da artıramaz. Ya da yazar öyle bir konu seçmiştir ki, blogspottaki sıradan bir sayfaya günde binlerce kişiyi çekebilir. Bilgi vermeyen, anlatım dili de oldukça bozuk, güncel olmayan, kayda değer bir arşivi olmayan, sadece geyik yapan bir blogspot yazarı bile birsürü okuyucuyu günlüğüne çekebilir.
Ankette “Yazarın kimliği” diye bir şık olsaydı, onu işaretlerdim.
# Erdal
Her güncel blogun iyi olmadığı konusuna katılıyorum. Hatta çok sık yazı yazmak takip listesinden çıkarılmaya bile sebebiyet verebilir.
# Fatih
Yorum yazmamış, içini dökmüşsün. :)
Rss hizmetinin asıl amacını vurgulamak istedim. Senin yazdıklarına da katılmamak mümkün değil. Takip eden ve edilen olmak üzere iki taraf var. İkisi uyumlu olunca Rss devreye giriyor.
Aşağı yukarı siz özetlemişsiniz olması gerekenleri yazmışsınız. Benim için diğer bir önemli husus blogların bildirgeçe benzememeleridir. Bildirgeçte gördüğüm bir yazıyı tekrar tekrar gördüğüm bloglardan biraz uzak dururum ya da şöyle söyleyeyim çok sık uğramam. Varolana yeni şeyler katmalarını isterim.
Çok sık yazı yazmak gerçekten kötü olur mu okuyucu için bilmiyorum fakat ben biraz aksini düşünüyorum. Çok geç güncellendiği zaman bir blog sanki aramıza mesafe girmiş gibi hissediyorum kendimi.
Belli bir tür konudan ziyade konu çeşitliliği olan bloglar daha çok ilgimi çekiyor ayrıca.
Olağanüstü bir durum olmadıkça günde 4-5 defa güncellenen bloglar biraz can sıkıcı.